Allah-u Teala, halkı abes
olarak yaratmamıştır, onları kendi başlarında da terk etmemiştir. Hayır, onları
kendi kudretiyle yaratmıştır; onlara kulak, göz, kalp ve akıllar vermiştir.
Sonra onlara, müjdeleyici ve korkutucu Peygamber (a.s) göndermiştir; onları,
Allahın itaatine emretmekte, Ona karşı günah işlemekten sakındırmakta;
yaratıcıları ve dinleriyle ilgili bilmedikleri meseleleri onlara öğretmekteler;
onlara bir takım kitaplar da vermiştir...
Allah Teala, o peygamberlerden
bazısına ateşi soğuk ve esen kılmıştır, onu kendine halil (dost) edinmiştir;
onlardan bazısıyla konuşmuştur, asasını ejderha yapmıştır; onlardan bazısı
Allahın izniyle ölüyü diriltmiş, kör ve abraşları iyileştirmiştir; onlardan
bazılarına kuş dilini (kuşların konuşmasını anlamayı) öğretmiştir...
Daha sonra Muhammedi (s.a.a)
alemlere bir rahmet olarak peygamberliğe mebus kılmıştır; onun vesilesiyle
dinini tamamlamış ve peygamberler göndermeye son vermiştir; onu bütün insanlara
göndermiş, sadakatinde gerekeni aşikar etmiş, alamet ve nişanelerinden gerekeni
açıklamıştır.
Sonra onun da (s.a.a) ruhunu
almıştır; imameti (yöneticilik makamını) ondan sonra onun kardeşi, amcası oğlu,
vasisi ve varisi olan Ali bin Ebu Talib (a.s)a vermiştir; daha sonra onun
birbirinin ardınca evlatlarından olan vasilerine vermiştir; onların vasıtasıyla
dinini diriltmiş, nurunu tamamlamıştır... onları günahlardan masum kılmış,
ayıplardan uzaklaştırmıştır; kirden temizlemiş ve şüpheli şeylerden uzak
tutmuştur; onları ilminin hazinedarı, hikmetinin emanet bırakıldığı mahzen ve
sırrının yeri kılmıştır; onları bir takım delillerle teyit etmiştir...
[1]
Biz gerçi, dünya hükümeti
zalimlerin elinde olduğu müddetçe, kendimizin ve imanlı Şiilerimizin bazı
maslahatlarından dolayı zalimlerin yerleşim bölgelerinden uzak bir yerde ikamet
ediyoruz, ama sizin durumunuzdan haberdarız, durumunuz bize gizli değildir...
Biz, sizi gözetmekte ihmalkarlık etmiyoruz, sizi unutmamışız da. Eğer böyle
olmasaydı, musibetler belinizi büker ve düşmanlar kökünüzü kazırdı...
[2]
Allahım, Peygamberimizin
(s.a.a) yanımızda olmamasından, İmamımızın gaybetinden, düşmanımızın çokluğu ve
sayımızın azlığından, fitnelerin şiddetinden ve zamanın şerlerinin bizi güçsüz
düşürmesinden sana şikayet ediyoruz. (Allahım,) Muhammed ve Ehl-i Beytine
salat gönder; katından olan acil bir zaferle, zorlukları gidermenle, güçlü bir
yardımınla, aşikar kıldığın hak bir saltanatla, bizleri kapsayan geniş bir
rahmetinle ve bizleri örten bir afiyetle, bize yardımda bulun; kendi rahmetin
hürmetine ey rahm edenlerin en merhametlisi!
[3]
Ben basiretten sonra
körlükten, hidayetten sonra sapıklıktan, tehlikeli amel ve fitnelerden Allaha
sığınıyorum. Allah Teala buyuruyor ki: Elif lam Mim. İnsanlar yalnızca iman
ettik diyerek sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?
Bu insanlar nasıl fitneye
düşüyor, hayranlık içerisinde dolaşıp duruyor, sağ ve solu tutuyorlar? Bunlar
dinlerini mi parçalamışlar, tereddüde mi kapılmışlar, yoksa hakka karşı inat mı
ediyorlar, yoksa doğru rivayetlerin ve sahih hadislerin getirdiği (açıkladığı)
şeyden mi haberleri yoktur? Veya haberleri var da kendilerini bilmezliğe mi
vuruyorlar? Yeryüzünün, Allahın zahir veya gizli hüccetinden boş kalmayacağını
bilmiyorlar mı? Acaba Peygamberden sonra İmamların birbirinin ardınca sırasıyla
geldiğini ve İmametin Allahın emriyle önceki İmama (Hz. Hasan Askeriye)
ulaştığını, o da önceki babalarının mevkisinde
oturup halkı hakka ve doğru yola hidayet ettiğini
bilmiyorlar mı?
O, aydınlatıcı bir nur, ışık
saçan bir yıldız, parlayan bir aydı. Allah Teala kendi katında olanı onun için
seçti ( onu kendi rahmetine götürdü). O da babalarının tuttuğu yolu tuttu,
kendisinden alınan ahd üzere onların ayaklarının yerine ayak bastı, o belirlenen
bir ahd üzere kendi vasisini belirledi; Allah o vasiyi bir müddete kadar kendi
emriyle sakladı, kendi takdiri gereği iradesiyle onun yerini gizli tuttu. Onun
mevkisi bizim aramızdadır, onun fazileti bizim içindir. Eğer Allah, ondan men
ettiği şeyi ona izin verir ve gizli kalmasındaki hükmünü ondan kaldırırsa, hakkı
en güzel biçimde, en açık delille ve en aşikar nişanesiyle onlara gösterir,
zuhur ederek hüccet ve delilini ikame eder. Ama Allahın takdiri mağlup olmaz,
iradesi reddedilmez ve tevfikinden ileri geçilmez.
[4]
Acaba Allah Tealanın; Ey
iman edenler! Allaha , Resulüne ve ululemre itaat edin diye buyurduğunu
duymadınız mı? Acaba bu emri, kıyamet gününe kadar sürecek olan bir emir değil
mi? Acaba Allah Tealanın, Adem (a.s)dan en sonuncu İmama (İmam Hasan
Askeriye) dek sizin için sığınacağınız sığınak ve hidayetinize vesile olacak
nişaneler kıldığını görmediniz mi? Ne zaman bir nişane kaybolduysa diğer bir
nişane zahir oldu; bir yıldız battıysa (yerine) bir başkası doğdu. Allah Teala
onun ( İmam Hasan Askerinin) ruhunu aldığında, kendisi ve kulları arasındaki
sebebi (bağı) kestiğini sandınız. Hayır, hiç bir zaman böyle olmamıştır ve
kıyamete kadar da böyle olmayacaktır; sonunda onlar hoşlanmasa da Allahın emri
zahir olacaktır.
[5]
Hidayet olmak istersen,
hidayet olursun; arasan bulursun.
[6]
Vuku bulan vakıalarda,
bizim hadislerimizi rivayet edenlere müracaat ediniz; zira onlar benim sizlere
olan hüccetimdir ve ben de Allahın onlara olan hüccetiyim.
[7]
Kim elindeki malımızı, bizim
emrimiz olmaksızın kendi malını harcadığı gibi helal bilip harcarsa melundur ve
kıyamet günü biz onun hasmı (düşmanı) olcağız. Nitekim Resulullah (s.a.a)
buyurmuştur ki : Kim Ehl-i Beytimden, Allahın haram kıldığı şeyi helal
sayarsa, benim dilimle ve duası kabul olan her peygamberin diliyle lanete
uğramıştır. Öyleyse kim bize zulmederse, bize zulmeden zalimlerin sırasında yer
alacak ve Allahın laneti onun üzerine olacaktır. Çünkü Allah Teala buyurmuştur
ki: Bilin ki, Allahın laneti zalimlerin üzerinedir.
[8]
Yatsı namazını (bir
mazereti olmaksızın) yıldızlar birbirine girene kadar erteleyen kimse,
melundur! Melundur! Sabah namazını yıldızlar kayboluncaya kadar geciktiren
kimse de Allahın rahmetinden uzaktır! Allahın rahmetinden uzaktır!
[9]
Allah-u Teala ile hiç
kimse arasında akrabalık (bağı) yoktur.
[10]
Bilin ki, gerçekten hak
bizimledir ve bizim aramızdadır; bizden başka hakkın kendisinde olduğunu
söyleyen kimse, yalancı ve iftiracıdır; bizden başka kim onu iddia ederse azgın
ve sapıktır.
[11]
İlahi! Sana yalvaran,
karada ve denizde seni çağıran kimselerin hakkı hürmetine Muhammed ve Âl-i
Muhammede salat gönder; Muhammed ve Âl-i Muhammedin hakkı hürmetine mümin
erkek ve kadınların fakirlerine zenginlik ve genişlik; mümin erkek ve kadınların
hastalarına şifa, sıhhat ve rahatlık; mümin erkek ve kadınların yaşayanlarına
lütuf ve keramet; mümin erkek ve kadınların ölülerine mağfiret ve rahmet; mümin
erkek ve kadınların gariplerine kendi vatanlarına salim ve kazançlı geri dönmeyi
merhamet buyur!
[12]
Kim, din hususunda Rabbinden
çekinir ve üzerinde (humus, zekat vb.) olan borcunu hak sahiplerine ulaştırırsa,
bozucu fitnelerden ve karartıcı sıkıntılardan güvende kalır. Kim de, Allahın
verdiği nimetleri, verilmesini emrettiği kimseye vermekte cimrilik yaparsa,
dünya ve ahrette zarara uğrayanlardan olur.
[13]
Eğer Şiilerimiz -Allah
onları kendi itaatine muvaffak kılsın- üzerlerine farz olan ahde vefa etmede
kalpleri bir olursa, bizimle görüşmek saadeti onlardan geciktirilmez; bize
nispet sahip oldukları gerçek marifet üzere bizimle görüşme mutluluğu en yakın
bir zamanda onlara nasip olur. Bizi onlardan uzaklaştıran şey, sevmediğimiz
şeyleri yapmaları hususundaki haberin bize ulaşmasıdır. Allah en iyi yardım
dilenendir; O bize yeter ve O ne güzel vekildir. Allahın salat ve selamı,
korkutucu ve müjdeci olan efendimiz Muhammede ve onun pâk Ehl-i Beytine
olsun.
[14]
...Allahım, ben dünyanın hayır,
ahretin ise sevabını senden istiyorum. Allahım, helalinle haramdan ve fazlınla
bütün yaratıklarından beni müstağni kıl. Allahım, ben yararlı bir ilim, huşulu
bir kalp, şifa verici yeterli bir yakin, temiz bir amel, güzel bir sabır ve
büyük bir mükafat senden diliyorum. Allahım, nimetine şükretmeyi bana ihsan et,
ihsan ve keremini bana artır, sözümü halk arasında duyulan, amelimi kendi
katında yücelmiş, hayırlardaki eserime uyulmuş ve düşmanımı kahrolmuş kıl.
Allahım, Muhammede ve onun seçkin Âline gece ve gündüzler (sürekli olarak)
salat gönder; eşrarın şerrinden beni koru; günah ve suçlarımdan beni arındır;
cehennem ateşinden beni kurtar; dinlenme evine beni kondur; beni ve bütün mümin
ve mümine dini kardeşlerimi bağışla; kendi rahmetinle ey rahm edenlerin en
merhametlisi!
[15]
Gaybetim döneminde benden
faydalanmaya gelince; bu dönemde benden faydalanmak, bulutlarla örtülen güneşten
yararlanmaya benzer. Ben yeryüzü ehli için kurtuluş ve emniyet vesilesiyim.
Nitekim yıldızlar da gök ehli için emniyet vesileleridir. Öyleyse sizi
ilgilendirmeyen şeyleri sormayın. Sizden istenilmeyen şeyleri bilmek için
kendinizi zahmete düşürmeyin. Ferecin yakın olması için çok dua ediniz. Çünkü
dua sizin kurtuluş vesilenizdir.
[16]
Allah-u Azze ve Celle, hakkı
tamamlayıp batılı yok etmek ister...
[17]
...Allahım, zengin seninle zengin olmak isteyen ve sana muhtaç olandır; fakir ise yaratığınla zengin olmak isteyip senden yüz çevirendir; Öyleyse Muhammed ve Âl-i Muhammede salat gönder; kendinle beni yaratığından müstağni eyle ve beni yalnızca sana el açan kimselerden kıl.
Allahım, bedbaht; tövbe önünde
ve rahmet arkasında olduğu halde ümidini kesen kimsedir; amelim zayıf olsa da,
rahmetine ümidim güçlüdür; öyleyse güçlü ümidim için zayıf amelimi bana bağışla.
Allahım, biliyorsun ki, kulların
arsında benden daha katı kalpli, günahı daha büyük olan vardır; ben de
bilmekteyim ki, senden daha güçlü, daha çok rahmeden ve daha çok bağışlayan
yoktur; öyleyse ey rahmetinde tek olan (Allah), hatalarında tek olmayanı
bağışla.
Allahım, şüphesiz sen emrettin,
biz ise isyan ettik; sen nehyettin, biz ise kaçınmadık; sen hatırlattın, biz ise
unuttuk; sen gözümüzü açtın, biz ise kendimizi körlüğe vurduk; sen sakındırdın,
biz ise (hakka) tecavüz ettik; bu, senin bize yaptığın ihsanın karşılığı değildi
(ama biz yaptık); oysa sen bize bildirdiğin ve bizden sakladığın şeye daha
alimsin; bizim yaptığımızı ve bize yapılanı daha iyi bilmektesin; o halde
Muhammed ve Âl-i Muhammede salat gönder; hata ve unuttuklarımızdan dolayı bizi
muaheze etme, yanımızda olan haklarını bize bağışla, ihsanını bize tamamla ve
rahmetini bize indir...
[18]
Uzun bir hadiste fahle
naleyke (ayakkabılarını çıkar) ayetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur:
Musa (a.s), kutsal vadide
rabbine münacat ettiğinde (Ona yalvarıp yakardığında) şöyle arz etti: Ey
Rabbim! Ben sevgimi yalnızca sana halis kıldım, kalbimi senin dışındakilerden
arındırdım.
Musa (a.s) ailesini çok
seviyordu. Allah-u Teala (onun bu sözü üzerine) şöyle buyurdu: Ayakkabılarını
çıkar Yani eğer sevgin bana halis ise (sadece beni seviyor isen), kalbin de
başkasına yönelmekten arındırılmışsa, o halde ailenin sevgisini kalbinden sök
at.
[19]
Gaybetin vuku bulmasının
nedenine gelince; Allah (c.c) buyuruyor ki: Ey İman edenler, size açılandığında
hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın... Babalarımdan her birinin boynunda,
zamanlarındaki tağutların biati vardı, ama ben öyle bir zamanda kıyam edeceğim
ki, tağutlardan hiç birinin biati boynumda olmayacaktır.
[20]
Allahım, eğer sana itaat
ettiysem övgü senindir; eğer isyan ettiysem hüccet senindir; rahatlık ve
ferahlık sendendir; nimet verip şükrü kabul eden, güçlü olup bağışlayan Allah
münezzehtir. Allahım, eğer sana isyan etmişsem, senin en çok sevdiğin şeyde
yani sana iman etmede sana itaat etmişim; sana çocuk nispeti vermemişim ve sana
hiçbir şeyi şerik koşmamışım; bunların hepsinde senden taraf bana minnet vardır,
benden taraf sana minnet yoktur.
[21]
Başkasının malında, onun
izni olmaksızın tasarruf etmek hiç kimseye câiz değildir; o halde bizim
malımızda iznimiz olmaksızın tasarruf etmek nasıl câiz olabilir!? Kim bizim
emrimiz olmaksızın malımızda tasarruf ederse, Allahın ona haram kıldığı şeyi
helal bilmiştir. Yine kim haksız yere malımızdan bir şey yerse, ateş yemiştir ve
yakında da cehennem ateşine atılacaktır.
[22]
Her biriniz, sevgimizi
kazanacak işleri yapmaya ve sevmediğimiz işlerden ise uzak durmaya çalışın.
Çünkü bizim işimiz (zuhur etmememiz) ansızın, birden bire olacaktır; artık o
zaman tövbenin ona bir faydası olmayacak ve cezalandırmamızdan onu
kurtaramayacaktır.
[23]
Şüphesiz, Allah Teala
bizimledir; o halde bizim başkasına ihtiyacımız yoktur. Hak bizimledir; öyleyse
bizden ayrılan bizi korkuya düşüremez.
[24]
Mehdi benim; zamanın kıyam
edecek İmamı benim; yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak olan
benim; yeryüzü kesinlikle hüccetsiz kalmayacaktır.
[25]
Bizi sevmenizi ve bize
yönelmenizi açık sünnetler esasına dayandırın.
[26]
Allahım, bize, sana itaat
etmek muvaffakiyetini, isyandan uzaklaşmayı, niyetin doğruluğunu ve saygısı
korunması gereken kimseleri tanımayı ihsan et; hidayete erişmek ve onda sabit
kalmakla bize ikramda bulun; dillerimizi doğruluk ve hikmetle güçlendir;
kalplerimizi ilim ve marifetle doldur; karınlarımızı haramdan ve şüpheli
şeylerden arıt; ellerimizi zulüm ve tecavüzden alıkoy; gözlerimizi kötülüklerden
ve hıyanetten koru; kulaklarımızı boş söz ve gıybete kapat.
Alimlerimize, dünyaya düşkün
olmamayı ve hayırseverliği; öğrencilere ciddi çalışmayı ve rağbeti; dinleyenlere
uymayı ve öğüt almayı ihsan et.
Müslümanların hastalarına şifa ve
rahatlık; ölülerine şefkat ve rahmet, yaşlılarımıza vakar ve ağır başlılık,
gençlerimize hakka dönüş ve tövbe, kadınlarımıza haya ve iffet, zenginlerimize
alçak gönüllülük ve cömertlik, fakirlerimize sabır ve kanaat lütfet.
Gazilere galibiyet, tutsaklara
kurtuluş, emir sahiplerine adalet ve şefkat, emir altındakilere (halka) insaf ve
güzel huy nasip et.
Hacı ve ziyaretçilerin yol
azıkları ve nafakalarını bereketli kıl; onlara farz kıldığın hac ve umreyi eda
etmelerini müyesser eyle; ey merhametlilerin en merhametlisi! Fazlın ve
rahmetinle dualarımızı kabul buyur.
[27]
Gerçekten tam gaybet vaki
olmuştur. Allah (c.c) izin vermedikçe zuhur gerçekleşmeyecektir. Zuhurun
gerçekleşmesi çok uzun bir zamandan, kalpler katılaştıktan, yeryüzü de zulümle
dolduktan sonra olacaktır.
[28]
Allah-u Teala, bize
konuşma müsaadesi verdiği zaman, hak aşikar, batıl ise yok olacaktır.
[29]
Ben Allahın yeryüzündeki
Bakiyyetullahım (Onun baki bıraktığı hüccetim); Onun düşmanlarından intikam
alacak olan da benim.
[30]
Maarifi (dini ve islami
hükümleri), bizim yolumuzu bırakarak başka yoldan talep etmek, bizi inkar
etmekle eşittir.[31]
Biz kimden teberri ediyorsak,
Allah, melekleri, peygamberleri ve dostları da ondan teberri etmekteler.[32]
Allahım, biz senden İslam
ve ehline izzet bağışlayacağın, nifak ve ehlini zelil edeceğin onurlu bir
devletin tahakkuk bulmasını istiyoruz; öyle bir devlet ki, bizi o devlette,
itaatine davet edenlerden ve hidayet yolunun öncülerinden kılasın, onun
vesilesiyle dünya ve ahiret kerametini bize ihsan edesin. Allahım, haktan bize
tanıttığın şeyi taşımaya muvaffak et; eksiğimiz olan (tanımadığımız) şeyi de
bize ulaştır (bizi ondan haberdar kıl).
[33]
Kim bize ait maldan haram olarak
bir dirhem yerse, Allahın, meleklerin ve insanların laneti onun üzerine olsun.
[34]
Mallarınıza gelince; onları
(sizlerden) kabul etmemiz, temiz olmanız içindir; öyleyse isteyen versin,
istemeyen vermesin; Allahın bize verdiği size verdiğinden daha hayırlıdır.
[35]
Allahım, rahmetinin
Peygamberi ve nurunun kelimesi olan Muhammede rahmet et. Kalbimi yakin, göğsümü
iman, fikrimi sebat, azmimi ilim, kuvvetimi amel, dilimi doğruluk, dinimi
katından olan basiret, gözümü ışık, kulağımı hikmet, dostluğumu Muhammed ve Âl-i
Muhammede dostluk ve velayet nuruyla doldur ki sana kavuşarak ahdine vefa etmiş
olayım da rahmetin beni sarmış olsun; Ey Mevla! Ey övülmüş!
[36]
Ey Nurların nuru! Ey her
şeyi tedbir eden! Ey kabirdekileri haşr eden! Muhammed ve Âl-i Muhammede salat
gönder; bana ve Şialarıma darlıktan kurtuluş ve üzüntüden çıkış yolu ver; yolu
bizlere genişlet; kendi katından bize açıcı şey bağışla; sana layık olacak
şekilde bizim hakkımızda davran; ey kerim, ey merhametlilerin en merhametlisi!
[37]
Allahım, kendini bana
tanıt, eğer kendini bana tanıtmazsan Resulünü tanıyamam; Allahım, Resulünü bana
tanıt, eğer Resulünü bana tanıtmazsan hüccetini tanıyamam; Allahım, hüccetini
bana tanıt, eğer hüccetini tanıtmazsan dinimden saparım; Allahım, cahilliye
ölümüyle beni öldürme ve hidayet ettikten sonra kalbimi saptırma.
[38]
Ama ferecin (zuhurun
gerçekleşmesiyle kurtuluşun) ortaya çıkmasına gelince; o, Allah Tealanın
iradesine bağlıdır; vakit tayin edenler yalan söylemişlerdir.
[39]
Namaz gibi hiçbir şey şeytanın
burnunu yere sürtemez; öyleyse namaz kıl ve şeytanın burnunu yere sürt.
[40]
[3]
- İhticac, c. 2, s. 474; Sahifetul- Mehdi, s. 336.
[5]
- Kemalud- Din, c. 2, s.487.
[36]
- Sahifetul- Mehdi, s. 42.