BİRİNCİ İMAM   

 Imam Ali bin Ebi Talib (as) = ( Emir-ül Mü'minin )

 

Hz. Emir-ül Mü'minin Ali (a.s), Beni Haşim kabilesinin büyüğü, Peygamber'in amcası Ebu Talib'in oğludur. Ebu Talib, Peygamberi kendi evinde büyütüp himayesi altına aldı. Bi'setten sonra hayatta olduğu sürece Peygamberi kafirlerin, özellikle Kureyş'in eziyetlerinden korudu.

Hz. Ali (meşhur rivayete göre) bi'setten on yıl önce dünyaya geldi. Altı yıl sonra Mekke ve yöresinde kuraklık meydana geldiği için Peygamber'in isteği üzerine babasından ayrılıp, Peygamber'in evine gelerek onun eğitimi altına girdi.[223]

Peygamber-i Ekrem (s.a.a) peygamberliğe seçilip, ilk defa Hira mağarasında vahiy nazil olduktan sonra eve dönüp olayı anlattı. Ali (a.s) de ona iman getirdi.[224] Yine Peygamber tüm akrabalarını toplayıp, onları getirdiği dine davet ederek şöyle buyurdu: "Davetimi önce kabul eden benim vasim, vezirim ve halifem olacaktır." Bu arada ayağa kalkıp, iman getirmesini ibraz eden bir tek Ali (a.s) idi. Peygamber de onun iman etmesini kabul ederek verdiği vadeyi onun hakkında geçerli bildi. Böylece Ali (a.s) ilk Müslüman ve Allah'tan başkasına tapmayan ilk şahıstır. [225]

Ali (a.s), Peygamber hicret edene kadar devamlı onunla birlikteydi. Hicret gecesi, kafirler Peygamberin evini sarıp, onu katletmek istedikleri zaman Ali (a.s) Peygamber efendimizin yatağında yatmış ve Resul-i Ekrem bu sayede gizlice evden ayrılarak Medine'ye doğru yola koyulmuştu.[226] Peygamberden sonra O hazretin vasiyeti üzerine milletin emanetlerini sahiplerine iade ettikten sonra annesini, Peygamberin kızını başka iki kadınla birlikte alıp Medine'ye doğru hareket etti.[227]

Medine'de devamlı o hazretle birlikteydi. Peygamber hiçbir zaman gizlide ve açıkta onu kendisinden ayırmadı. Biricik sevgili kızı Hz. Fatıma'yı zevce olarak ona münasip gördü. Müslümanlar arasında kardeşlik akdi okuttuğunda, Ali'yi (a.s) kendisine kardeş seçti.[228] Ali (a.s) Peygamberin katıldığı tüm savaşlarda hazır bulundu. Bir tek Tebuk savaşına katılmadı. O da Peygamberin emri ile Medine'de Peygamberin yerinde kaldığı içindi.[229] Hiç bir savaşta geri adım atmayıp hiçbir an düşmandan kaçmadı. Hiçbir şart altında Peygamberin emrinden çıkmadı. Bu nedenle Peygamber-i Ekrem buyurmuştur ki: "Hiç bir zaman Ali haktan ve hak da Ali'den ayrılmaz."[230]

Ali (a.s) Peygamber'in vefatında otuz üç yaşındaydı. Tüm dini faziletlere sahip olup, sahabe içerisinde özgün olmasıyla birlikte onun genç olmasını ve Peygamber'in savaşlarında kafirlerden bir çoğunu öldürüp, onlardan düşman kazanmasını bahane ederek hilafetten kenara ittiler. Ve bu şekil o hazretin eli tüm genel olaylardan kesildiğinde evinin bir köşesine çekilerek özel kişileri eğitmeye başladı. Peygamber'in vefatından sonra 25 yıl üç halifenin hilafet zamanı geçti. Üçüncü halife Osman öldürüldüğünde halk Hz. Ali'ye (a.s) biat ederek onu hilafete seçti.

Hz. Ali (a.s) dört yıl dokuz ay süren hilafeti müddetinde Peygamber'in siretine uyup, hilafet'e inkılap ve kıyam ruhu verdi. Toplumda çeşitli ıslahlara baş vurdu. Elbette bu ıslahlar, bir kısım çıkar peşinde koşanların zararına olduğu için sahabeden bazıları, Ümm-ül Mü'minin "Ayşe" "Talha" "Zübeyr" ve "Muaviye" liderliğinde üçüncü halifenin kanını bahane ederek halifeye karşı çıkıp, çeşitli çirkin olaylara sebebiyet verdiler.

 O hazret bu fitneleri yatıştırmak için Basra yakınlarında Ayşe, Talha ve Zübeyr ile savaştı ve bu savaş, Cemel savaşı adında maruf oldu. Irak ve Şam sınırlarında Muaviye ile savaştı; bu savaş Sıffın savaşı adını aldı ve bir buçuk yıl devam etti. Nehrevan adıyla maruf olan muharebesinde de Hariciler ile savaştı.

Böylelikle o hazretin hilafet müddetice gösterdiği çabaların bir çoğu iç kargaşaları gidermek yolunda geçti. Çok geçmeden Hicretin 40. yılı Ramazan ayının 19. günü Kufe mescidinde, sabah namazında, Hariciler tarafından yaralanıp iki gün sonra şehit oldu.[231]

Hz. Emir-ül Mü'minin (a.s) tarihin tanıklığına, dost ve düşmanın itiraflarına göre insani değerlerde hiçbir eksikliği olmayıp İslami faziletlerde Peygamberin terbiyesine tam bir örnek idi. Onun şahsiyeti hakkında yapılan bahisler, Şia ve Ehl-i Sünnet ve bu konuda bilgi sahibi olanlar tarafından yazılan kitaplar hiç kimse hakkında olmamış ve yazılmamıştır.

Ali (a.s) ilim ve bilgi açısından Peygamberin ashabı arasında en üstünüdür. İlmi açıklamalarıyla özgür kanıtlama ve burhan tarzını ortaya koyduğu gibi, ilahi öğretilerde ve felsefi bahislerde de bulundu. Kur'an'ın lafzını korumak için Arapça dilbilgisi kurallarını icat ettiği gibi Kur'an'ın batınında da konuştu. Hitabet etmekte en becerikli, Araplar içinde (birinci bölümde geçti) şecaatte dillere destan idi. Peygamberin zamanında ve ondan sonra yaptığı savaşlarda hiçbir zaman paniğe kapılmadı. Defalarca çeşitli olaylar örneğin Uhud, Huneyn, Hayber ve Hendek gibi savaşlarda Peygamberin ashabı ve ordusu paniğe kapılıp titrediler, bazıları da firar ettiler. Fakat Ali (a.s) bunların hiç birinde düşmana sırt çevirmedi. Savaşta ün kazanan yiğitlerle savaştığında hiçbiri kurtulamadı. Bu güce sahip olduğu halde güçsüzlerle savaşmadı. Firar edeni takip etmedi, gece saldırı yapmazdı ve suyu düşmana kesmezdi.

Hayber savaşında hücum edip kalenin kapısını yerinden söküp bir kenara atması tartışılmaz tarihi bir realitedir .[232]

Yine Mekke'nin fethinde Peygamber-i Ekrem (s.a.a) putların kırılmasına emir verdiğinde Ali (a.s), Peygamberin isteğiyle, o hazretin omuzlarına ayaklarını koyarak Kabe'nin üzerine çıkıp, oraya dikilen taştan yontulmuş koskocaman Hübel denilen putu yıktı.[233]

Ali (a.s) takva ve abitlikte de tek idi. Onun sertliğinden şikayet edenlerin cevabında, Peygamber; "Onu kınamayın. Çünkü o Allah'a aşıktır." buyurdu.[234]

Sahabeden olan Ebu Derda, o hazretin kupkuru cesedini Medine hurmalıklarının birinde görünce haber vermek için onun evine gelip Hz. Fatıma'ya "Kocandan taraf başın sağ olsun" dedi. Peygamberimizin kızı "Amcam oğlu ölmemiş, ibadet ederken ilahi korkudan bayılmıştır. Onun bu hali çokça görülmektedir" buyurdu.

Ali'nin (a.s) fakirlere yardım etmesi, emri altında olanlara muhabbet etmesi, çaresizlerin imdadına koşması, cömertliği ve affı hakkında bir çok kıssalar vardır. Eline geleni Allah yolunda fakir ve miskinlere verip kendisi çok zor koşullarda yaşıyordu. Çiftçiliği, fidan dikmeyi, su kuyuları kazmayı ve bayır yerleri yeşillendirmeyi severdi. Fakat bu yolda elde ettiği şeyleri fakirlere vakfederdi. O Hazretin vakıfları "Ali (a.s) sadakaları" adında meşhurdur. Hilafetin sonlarında bunların epeyce (yirmi dört bin dinar) geliri vardı.[235]

 


[223]- Fusul-ul Mühimme, 2. b. s.14. Harezmi'nin Menakıb kitabı, s.17.

[224]- Zehair-ul Ukba, Kahire b. yıl 1356, s.58. Harezmi'nin Menakıb kitabı, Necef b. yıl. 1385 H. s.16-22. Yenabi-ul Mevedde, yedinci baskı, s.68-72.

[225]- İrşad-i Şeyh Müfid, Tahran baskısı, 1377 yılı, s.4, Yenabi-ul Mevedde, s.122.

[226]- Fusul-ul Mühimme, s.28-30. Tezkiret-ül Havass, Necef baskısı, 1383 H. yılı, s.34. Yenabi-ul Mevedde, s.105. Menakıb-ı Harezmi, s.73-74.

[227]- Fusul-ul Mühimme, s.34.

[228]- Fusul-ul Mühimme, s.20. Tezkiret-ul Havass, s.20-24. Yenabi-ul Mevedde, s.63-65.

[229]- Tezkiret-ul Havass, s.1. Fusul-ul Mühimme, s.21. Menakıb-ı Harezmi, s.74.

[230]- Muhammed b. Şehraşub'un "Menakıb-ı Al-i Ebu Talib" kitabı, Kum baskısı, c.3, s.62 ve 218. Gayet-ul Meram, s.539. Yenabi-ul Mevedde, s.104.

[231]- Menakıb-ı A-li Ebu Talib, c.3, s.312. Fusul-ul Mühimme, s.113-123. Tezkiret-ul Havass, s.172-183.

[232]- Tezkiret-ul Havass, s.27.

[233]- Tezkiret-ul Havass, s.27. Menakıb-ı Harezmi s.71

[234]- Menakıb-ı Al-i Ebu Talib, c.3 s.221. Menakıb-ı Harezmi, s.92.

[235]- Nehc-ül Belağa, üçüncü bölüm, 24. mektup.