Imam Mehdi bin Hasan (as) = ( Zamanın Imamı = Sahib-ez Zaman = Kaim)
On ikinci imam, Hz. Askeri'nin (a.s) oğlu, Hz. Mehdidir. (Allah zuhurunu çabuklaştırsın.) Genelde İmam-ı Asr ve Sahib-ez Zaman lakaplarıyla anılır. İsmi Peygamber efendimizin isminin aynısıdır. 256 yahut 255 H. yılında Samerra şehrinde dünyaya geldi. 260 yılına kadar babasının kefaleti altında gizli olarak yaşadı. Özel Şiilerden başkası onu görme şerefine ulaşamadı.
Babası vefat ettikten sonra imamet makamına ulaştı ve Allah'ın emriyle gaybeti seçti. İstisnalar hariç özel naiplerden başkasına gözükmüyordu. [281]
Hz. Mehdi (Allah zuhurunu çabuklaştırsın), babasının ve ceddinin güvenilir ashabından birisi olan Osman b. Said'i kendisine naip edip, Şiilerin sorularına onun vasıtasıyla cevap veriyordu.
Osman b. Said vefat ettikten sonra onun oğlu Muhammed b. Osman Hazretin naibliğine ulaştı. Daha sonra Ebu'l Kasım Hüseyin b. Ruh-i Nevbahti imamın özel naipliğini yaptı. Son olarak imamın mukaddes temsilciliğini yapan, Ali b. Muhammed Semuri olmuştu.
Ali b. Muhammed Semuri'nin ölümüne (329 h.k.) bir kaç gün kala hazretten bir bilgi geldi. Ali b. Muhammed Samuri'ye altı günden sonra öleceğini bildirerek özel naiplik döneminin artık sona erdiğini ve gaybet-i kübranın yani büyük gizlilik döneminin başlayıp, Allah zuhur için izin verinceye kadar devam edeceğini de ilan etmiş oldu.[282] Bu bilgi gereğince gaybet iki bölüme ayrıldı:
Birincisi, gaybet-i suğradır (kısa gaybet dönemi). İki yüz altmış yılından başlar, üç yüz yirmi dokuzda biter. Yaklaşık olarak yetmiş yıl sürdü.
İkincisi: gaybet-i Kübra'dır (büyük gaybet dönemi). Üç yüz yirmi dokuzdan başlar ve Allah, zuhur izni verinceye dek devam edecektir. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ittifakla kabul edilen hadiste şöyle buyuruyor: "Eğer dünyanın bir günü bile kalırsa Allah, o günü o kadar uzatır ki, benim torunlarımdan olan Mehdi zuhur etsin. Ve dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle doldursun."[283]
9- GENEL AÇIDAN HZ. MEHDİ'NİN (A.F) ZUHURU
Peygamberlik ve imamlık konularında açıkladığımız gibi yaratık türlerinin hepsinde geçerli olan genel hidayet yasası gereği, insan türü de zorunlu olarak onu, insanlık üstünlüğüne ve saadetine ulaştırabilecek özel bir güçle (vahiy ve nübüvvet) donatılmıştır. Apaçıktır ki, eğer böyle bir üstünlük ve saadet, toplumsal bir yaşantıya sahip olan insan için mümkün olmayıp vuku bulmamışsa böyle bir donatım, boş ve batıl olur. Bilindiği gibi yaratılışta lağviyet ve batıllık yoktur.
Başka bir deyişle şöyle diyebiliriz; insanoğlu yeryüzüne yerleştiği günden beri tam anlamıyla mutluluğu içeren toplumsal bir hayat arzusunu taşır ve böyle bir günün geleceği ümidiyle adım atar. Eğer objeler dünyasında böyle bir arzu ve isteğin, gerçekleşir yönü olmasaydı böyle bir arzu onun tabiatına yerleşmezdi. Nitekim yemek olmasaydı açlık, su olmasaydı susuzluk ve neslin devam etmesi olmasaydı cinsel istek düşünülemezdi.
Dolayısıyla zorunlu olarak dünyanın geleceği, adalet, sulh, sefa ve samimiyetle dolu bir güne sahip olacaktır. İnsanlar fazilet ve üstünlüklerle dolup taşacaktır.
Elbette böyle bir olay insanın kendi eliyle gerçekleşecektir. Böyle bir toplumun lideri,insanlık dünyasının kurtarıcısıdır ki rivayetlerde Mehdi diye anılmaktadır.
Yahudilik, Hıristiyanlık, Vesenilik, Mecusilik ve İslamiyet gibi dünyada hakim olan din ve mezheplerde beşerin kurtarıcısı diye birisinden söz edilmiştir. Tatbik ve uyarlamada farklı görüşlere sahip olmalarına rağmen hepsi onun zuhur edeceğini müjdelemişlerdir.
İttifakla kabul edilen Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) bu hadisi "Mehdi benim neslimdendir." şu hususu vurgulamaya yöneliktir.
10- ÖZEL AÇIDAN HZ. MEHDİ'NİN (A.F) ZUHURU
Şia ve Ehl-i Sünnet kanalıyla Resul-i Ekrem'den (s.a.a) ve Ehl-i Beyt imamlarından Hz. Mehdi'nin (a.s) zuhuruyla ilgili, onun Peygamberimizin soyundan olduğuna ve kendi zuhuruyla beşerî toplumu gerçek kemale erdireceğine ve topluma manevi hayat vereceğine[284] dair sayısız hadislerin yanı sıra, onun bizzat Ehl-i Beyt imamlarının on birincisi İmam Hasan Askeri'nin (a.s) oğlu olduğuna [285] ve doğumundan sonra uzun süre gizli yaşadıktan sonra zuhur edeceğine ve dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracağı hususunda bir çok hadisler nakledilmiştir.
Şia muhalifleri şöyle itiraz ediyorlar: Şia'nın inancına göre, gaip imamın bin iki yüz yaşında olması lazımdır. Hiç bir zaman insanoğlu bu uzunlukta bir ömre sahip olamaz.
Cevap: Bu itirazın esası, istib'ada dayanır, yani böyle bir şeyin çok uzak bir ihtimal olma esasına dayanır. Gerçekten de böyle uzun ömürlü olmak ve bundan daha fazlasını yaşamak, pek nadir bir şeydir. Ancak Peygamber-i Ekrem'den (s.a.a) ve diğer Ehl-i Beyt imamlarından gaip imamla ilgili nakledilen rivayetlere bakılırsa gaip imamın yaşantı türünün olağanüstü olarak tanıtıldığı görülür.
Elbette olağanüstü şeyle, muhal (mümkün olmayan) şey farklı şeylerdir. İlmi açıdan hark-ı adet=olağanüstü şeyin olasılığı asla nefyedilemez. Çünkü dünyada işlev sahibi etmenleri, gördüklerimiz ve tanıdıklarımızla sınırlamak ve buna dayanarak da haberimizin olmadığı veyahut eserlerini görmediğimiz veya anlamadığımız etmenlerin yok olduğunu kanıtlamak asla mümkün değildir. Bu yüzden insan oğlundan bir fertte veyahut bir kaç fertte, bin ve yahut binlerce sene yaşamasını sağlayacak etmenlerin meydana gelmesi mümkündür. Dolayısıyla, tıp dünyası uzun ömürlü olmanın sırrını bulmaktan şimdiye kadar ümitsizliğe kapılmamıştır.
Semavi kitaplara inanç gereğince peygamberlerin mucizelerini ve olağan üstü şeyleri kabul eden Kelimilerin, Mesihilerin ve Müslümanların, böyle bir itirazda bulunmaları çok şaşırtıcıdır.
Yine Şia muhalifleri şöyle diyorlar: Şia, imamın varlığını dini hükümleri ve hakikatleri açıklamak ve halkı hidayet etmek için gerekli ve zaruri biliyor. İmamın gaybete çekilmesi bu amaca ters düşer. Çünkü halkın irtibat kuramadığı ve yararlanamadığı gaip bir imamın hiçbir faydası yoktur. Allah insan toplumunu ıslah için bir imamı göndermek isterse, onu gerekli bir zamanda gönderebilme gücüne sahiptir. Gerekli zamandan binlerce yıl önce yaratmaya ihtiyaç yoktur.
Cevap: Bu itirazda bulunanlar imametin asıl manasını kavrayamamışlardır. Çünkü imamet bölümünde de vurgulandığı gibi imam yalnız öğretileri açıklamayı ve halkın zahiri hidayetini üstlenmiş değildir. İmam, bu vazifenin yanı sıra amellerin batıni rehberliğini de üstlenmiştir. Amellerin hakikatını Allah'a doğru iten ve halkın manevi hayatını düzenleyen odur. İmamın cisminin gizli veya aşikar olmasının bu hususta herhangi bir etkisi olmadığı apaçıktır. İmam, cisminin gaib olmasına rağmen batın yoluyla halkın ruhlarıyla ilişkidedir. Zuhur edip cihanı ıslah etmesinin vakti ermemişse de, varlığı her zaman için gereklidir.
[281]- Bihar-ül Envar, c.51, s.342 ve 343-366. Muhammed b. Hasan Tusi'nin "El Ğiybe" kitabı, ikinci baskı, s.214-243. İsbat-ül Hüdat, c.6 ve 7.
[282]- Bihar-ül Envar, c.51, s.360-361. Şeyh Tusi'nin "El Ğiybe" kitabı, s.242.
[283]- Fusul-ul Mühimme, s.271.
[284]- Örneğin: İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: "Kâimimiz kıyam ettiğinde, Allah elini bütün kullarının başına kor. Onun vasıtasıyla akıllarını toplar ve böylece akılları kamil olur." (Bihar-ül Envar, c.52, s.328 ve 336)
Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İlim yirmi yedi harftir. Bütün peygamberlerin getirdikleri, sadece iki harftir. Bugüne kadar halk, iki harften fazlasını tanımamışlar. Bizden olan Kaim kıyam ettiğinde, diğer yirmi beş harfi çıkarır ve halk içerisine yayar ve iki harfi de diğerleriyle birleştirir. Böylece yirmi yedi harfi yayar." (Bihar-ül Envar, c.52, s.336)
285- Örneğin: İmam Ali İbn-i Musa er-Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "...Benden sonraki imam, oğlum Muhammed'tir. Muhammed'ten sonra oğlu Ali'dir. Ali'den sonra oğlu Hasan'dır. Hasan'dan sonra oğlu Hüccet-i Kaim'dir. Gıybetinde beklenilir, zuhur ettiğinde itaat olunur. Dünyanın bir günden fazla ömrü kalmasa bile, Allah, o günü o kadar uzatır ki Hazret zuhur etsin ve yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle doldursun. Ama ne zaman geleceğini söylemek, kıyametin ne zaman olacağını haber vermeye benzer. Babam babasından, o da babalarından ve böylece Hz. Ali'den (a.s) naklen şöyle buyurmuştur: Peygamber'den (s.a.a) "Ey Resulullah, soyundan Kâim olan ne zaman zuhur edecek?" diye sorulduğunda şöyle buyurdu: "Onun zuhuru kıyamete benzer. Allah'tan başkası onun vaktini belirtemez. Bu yeryüzü ve göğe ağır gelir. Size ancak aniden gelir." (Bihar-ül Envar, c.51, s.154)
Sıfr b. Ebu Delef, Hz. İmam Cevad'ın (a.s) şöyle buyurduğunu duydum diyor:
"Benden sonraki İmam, oğlum Ali'dir. Onun emri, benim emrim, sözü benim sözüm, ona itaat bana itaattır. Ondan sonraki imam, oğlu Hasan'dır. Onun emri, babasının emri, sözü babasının sözü, ona itaat, babasına itaattır." Sonra imam sustu. Söyledim. "Ey Resulullah'ın torunu, Hasan'dan sonraki imam kimdir?" Hüngür hüngür ağladıktan sonra şöyle buyurdu: "Hasan'dan sonraki, hakla kıyam eden ve zuhuru beklenilen oğlu, Kâimdir." (Bihar-ül Envar, c.51, s.158)
Musa İbn-i Cafer Bağdadi diyor ki, Hz. İmam Hasan Askeri'nin (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: "Benden sonra, yerimde oturacak imam hakkında ihtilafa düştüğünüzü görür gibiyim. Ama biliniz Resulullah'tan (s.a.a) sonra imamları kabul edip yalnız oğlumun imametini inkar eden birisi, Allah'ın bütün peygamberlerini ve elçilerini kabul edip Muhammed'in peygamberliğini inkar edene benzer. Resulullah'ı inkar eden bütün peygamberleri inkar etmişe benzer. Çünkü sonuncumuza itaat etmek, ilkimize itaat etmek gibidir. Sonuncumuzu inkar etmek, ilkimizi inkar etmek gibidir. Evet oğlum gaybete çekilir. Allah'ın koruduğu kimseden başka, bütün halk gaybet döneminde şüpheye düşer." (Bihar-ül Envar, c.512, s.160)