İMAM MEHDİ (A.S.)'DAN

NAKLEDİLEN HADİSLER

  

Kendi Başlarına Terk Etmemiştir!

  “Allah-u Teala, halkı abes olarak yaratmamıştır, onları kendi başlarında da terk etmemiştir. Hayır, onları kendi kudretiyle yaratmıştır; onlara kulak, göz, kalp ve akıllar vermiştir. Sonra onlara, müjdeleyici ve korkutucu Peygamber (a.s) göndermiştir; onları, Allah’ın itaatine emretmekte, O’na karşı günah işlemekten sakındırmakta; yaratıcıları ve dinleriyle ilgili bilmedikleri meseleleri onlara öğretmekteler; onlara bir takım kitaplar da vermiştir...

Allah Teala, o peygamberlerden bazısına ateşi soğuk ve esen kılmıştır, onu kendine halil (dost) edinmiştir; onlardan bazısıyla konuşmuştur, asasını ejderha yapmıştır; onlardan bazısı Allah’ın izniyle ölüyü diriltmiş, kör ve abraşları iyileştirmiştir; onlardan bazılarına kuş dilini (kuşların konuşmasını anlamayı) öğretmiştir...

Daha sonra Muhammed’i (s.a.a) alemlere bir rahmet olarak peygamberliğe mebus kılmıştır; onun vesilesiyle dinini tamamlamış ve peygamberler göndermeye son vermiştir; onu bütün insanlara göndermiş, sadakatinde gerekeni aşikar etmiş, alamet ve nişanelerinden gerekeni açıklamıştır.

Sonra onun da (s.a.a) ruhunu almıştır; imameti (yöneticilik makamını) ondan sonra onun kardeşi, amcası oğlu, vasisi ve varisi olan Ali bin Ebu Talib (a.s)’a vermiştir; daha sonra onun birbirinin ardınca evlatlarından olan vasilerine vermiştir; onların vasıtasıyla dinini diriltmiş, nurunu tamamlamıştır... onları günahlardan masum kılmış, ayıplardan uzaklaştırmıştır; kirden temizlemiş ve şüpheli şeylerden uzak tutmuştur; onları ilminin hazinedarı, hikmetinin emanet bırakıldığı mahzen ve sırrının yeri kılmıştır; onları bir takım delillerle teyit etmiştir...” [1]

Eğer Böyle Olmasaydı!

 Biz gerçi, dünya hükümeti zalimlerin elinde olduğu müddetçe, kendimizin ve imanlı Şiilerimizin bazı maslahatlarından dolayı zalimlerin yerleşim bölgelerinden uzak bir yerde ikamet ediyoruz, ama sizin durumunuzdan haberdarız, durumunuz bize gizli değildir... Biz, sizi gözetmekte ihmalkarlık etmiyoruz, sizi unutmamışız da. Eğer böyle olmasaydı, musibetler belinizi büker ve düşmanlar kökünüzü kazırdı...” [2]

Sana Şikayet Ediyoruz!

“Allah’ım, Peygamberimizin (s.a.a) yanımızda olmamasından, İmamımızın gaybetinden, düşmanımızın çokluğu ve sayımızın azlığından, fitnelerin şiddetinden ve zamanın şerlerinin bizi güçsüz düşürmesinden sana şikayet ediyoruz. (Allah’ım,) Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat gönder; katından olan acil bir zaferle, zorlukları gidermenle, güçlü bir yardımınla, aşikar kıldığın hak bir saltanatla, bizleri kapsayan geniş bir rahmetinle ve bizleri örten bir afiyetle, bize yardımda bulun; kendi rahmetin hürmetine ey rahm edenlerin en merhametlisi!” [3]

Boş Kalmayacağını Bilmiyorlar mı?

 “Ben basiretten sonra körlükten, hidayetten sonra sapıklıktan, tehlikeli amel ve fitnelerden Allah’a sığınıyorum. Allah Teala buyuruyor ki: “Elif lam Mim. İnsanlar yalnızca iman ettik diyerek sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?”

Bu insanlar nasıl fitneye düşüyor, hayranlık içerisinde dolaşıp duruyor, sağ ve solu tutuyorlar? Bunlar dinlerini mi parçalamışlar, tereddüde mi kapılmışlar, yoksa hakka karşı inat mı ediyorlar, yoksa doğru rivayetlerin ve sahih hadislerin getirdiği (açıkladığı) şeyden mi haberleri yoktur? Veya haberleri var da kendilerini bilmezliğe mi vuruyorlar? Yeryüzünün, Allah’ın zahir veya gizli hüccetinden boş kalmayacağını bilmiyorlar mı? Acaba Peygamberden sonra İmamların birbirinin ardınca sırasıyla geldiğini ve İmametin Allah’ın emriyle önceki İmama (Hz. Hasan Askeri’ye) ulaştığını, o da önceki babalarının mevkisinde oturup halkı hakka ve doğru yola hidayet ettiğini bilmiyorlar mı?

O, aydınlatıcı bir nur, ışık saçan bir yıldız, parlayan bir aydı. Allah Teala kendi katında olanı onun için seçti ( onu kendi rahmetine götürdü). O da babalarının tuttuğu yolu tuttu, kendisinden alınan ahd üzere onların ayaklarının yerine ayak bastı, o belirlenen bir ahd üzere kendi vasisini belirledi; Allah o vasiyi bir müddete kadar kendi emriyle sakladı, kendi takdiri gereği iradesiyle onun yerini gizli tuttu. Onun mevkisi bizim aramızdadır, onun fazileti bizim içindir. Eğer Allah, ondan men ettiği şeyi ona izin verir ve gizli kalmasındaki hükmünü ondan kaldırırsa, hakkı en güzel biçimde, en açık delille ve en aşikar nişanesiyle onlara gösterir, zuhur ederek hüccet ve delilini ikame eder. Ama Allah’ın takdiri mağlup olmaz, iradesi reddedilmez ve tevfikinden ileri geçilmez.” [4]

Ne Zaman Bir Nişane Kaybolduysa!...

 “Acaba Allah Teala’nın; “Ey iman edenler! Allah’a , Resulüne ve ululemre itaat edin” diye buyurduğunu duymadınız mı? Acaba bu emri, kıyamet gününe kadar sürecek olan bir emir değil mi? Acaba Allah Teala’nın, Adem (a.s)’dan en sonuncu İmam’a (İmam Hasan Askeri’ye) dek sizin için sığınacağınız sığınak ve hidayetinize vesile olacak nişaneler kıldığını görmediniz mi? Ne zaman bir nişane kaybolduysa diğer bir nişane zahir oldu; bir yıldız battıysa (yerine) bir başkası doğdu. Allah Teala onun ( İmam Hasan Askeri’nin) ruhunu aldığında, kendisi ve kulları arasındaki sebebi (bağı) kestiğini sandınız. Hayır, hiç bir zaman böyle olmamıştır ve kıyamete kadar da böyle olmayacaktır; sonunda onlar hoşlanmasa da Allah’ın emri zahir olacaktır.” [5]

Hidayet Olursun

 “Hidayet olmak istersen, hidayet olursun; arasan bulursun.” [6]

Onlar Benim Hüccetimdir

 “Vuku bulan vakıalarda, bizim hadislerimizi rivayet edenlere müracaat ediniz; zira onlar benim sizlere olan hüccetimdir ve ben de Allah’ın onlara olan hüccetiyim.” [7]

Kim Kendi Malı Gibi Harcarsa!

  “Kim elindeki malımızı, bizim emrimiz olmaksızın kendi malını harcadığı gibi helal bilip harcarsa melundur ve kıyamet günü biz onun hasmı (düşmanı) olcağız. Nitekim Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki : “Kim Ehl-i Beyt’imden, Allah’ın haram kıldığı şeyi helal sayarsa, benim dilimle ve duası kabul olan her peygamberin diliyle lanete uğramıştır.” Öyleyse kim bize zulmederse, bize zulmeden zalimlerin sırasında yer alacak ve Allah’ın laneti onun üzerine olacaktır. Çünkü Allah Teala  buyurmuştur ki: “Bilin ki, Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.” [8]

Allah’ın Rahmetinden Uzak!

 “Yatsı namazını (bir mazereti olmaksızın) yıldızlar birbirine girene kadar erteleyen  kimse, melundur! Melundur! Sabah namazını yıldızlar kayboluncaya kadar geciktiren  kimse de Allah’ın rahmetinden uzaktır! Allah’ın rahmetinden uzaktır!” [9]

Akrabalık  Bağı!

 “Allah-u Teala ile hiç kimse arasında akrabalık (bağı) yoktur.” [10]

Yalancı ve İftiracı!

 “Bilin ki, gerçekten hak bizimledir ve bizim aramızdadır; bizden başka hakkın kendisinde olduğunu söyleyen kimse, yalancı ve iftiracıdır; bizden başka kim onu iddia ederse azgın ve sapıktır.” [11]

İlahi!...

 “İlahi! Sana yalvaran, karada ve denizde seni çağıran kimselerin hakkı hürmetine Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat gönder; Muhammed ve Âl-i Muhammed’in hakkı hürmetine mümin erkek ve kadınların fakirlerine zenginlik ve genişlik; mümin erkek ve kadınların hastalarına şifa, sıhhat ve rahatlık; mümin erkek ve kadınların yaşayanlarına lütuf ve keramet; mümin erkek ve kadınların ölülerine mağfiret ve rahmet; mümin erkek ve kadınların gariplerine kendi vatanlarına salim ve kazançlı geri dönmeyi merhamet buyur!” [12]

Sahiplerine Ulaştırırsa!

“Kim, din hususunda Rabbinden çekinir ve üzerinde (humus, zekat vb.) olan borcunu hak sahiplerine ulaştırırsa, bozucu fitnelerden ve karartıcı sıkıntılardan güvende kalır. Kim de, Allah’ın verdiği nimetleri, verilmesini emrettiği kimseye vermekte cimrilik yaparsa, dünya ve ahrette zarara uğrayanlardan olur.” [13]

Bizi Onlardan Uzaklaştıran Şey!

 “Eğer Şiilerimiz -Allah onları kendi itaatine muvaffak kılsın- üzerlerine farz olan ahde vefa etmede kalpleri bir olursa, bizimle görüşmek saadeti onlardan geciktirilmez; bize nispet sahip oldukları gerçek marifet üzere bizimle görüşme mutluluğu en yakın bir zamanda onlara nasip olur. Bizi onlardan uzaklaştıran şey, sevmediğimiz şeyleri yapmaları hususundaki haberin bize ulaşmasıdır. Allah en iyi yardım dilenendir; O bize yeter ve O ne güzel vekildir. Allah’ın salat ve selamı, korkutucu ve müjdeci olan efendimiz Muhammed’e ve onun pâk Ehl-i Beyt’ine olsun.” [14]

Allah’ım!...

“...Allah’ım, ben dünyanın hayır, ahretin ise sevabını senden istiyorum. Allah’ım, helalinle haramdan ve fazlınla bütün yaratıklarından beni müstağni kıl. Allah’ım, ben yararlı bir ilim, huşulu bir kalp, şifa verici yeterli bir yakin, temiz bir amel, güzel bir sabır ve büyük bir mükafat senden diliyorum. Allah’ım, nimetine şükretmeyi bana ihsan et, ihsan ve keremini bana artır, sözümü halk arasında duyulan, amelimi kendi katında yücelmiş, hayırlardaki eserime uyulmuş ve düşmanımı kahrolmuş kıl. Allah’ım, Muhammed’e ve onun seçkin Âl’ine gece ve gündüzler (sürekli olarak) salat gönder; eşrarın şerrinden beni koru; günah ve suçlarımdan beni arındır; cehennem ateşinden beni kurtar; dinlenme evine beni kondur; beni ve bütün mümin ve mümine dini kardeşlerimi bağışla; kendi rahmetinle ey rahm edenlerin en merhametlisi!” [15]

Gaybetin Faydası!

“Gaybetim döneminde benden faydalanmaya gelince; bu dönemde benden faydalanmak, bulutlarla örtülen güneşten yararlanmaya benzer. Ben yeryüzü ehli için kurtuluş ve emniyet vesilesiyim. Nitekim yıldızlar da gök ehli için emniyet vesileleridir. Öyleyse sizi ilgilendirmeyen şeyleri sormayın. Sizden istenilmeyen şeyleri bilmek için kendinizi zahmete düşürmeyin. Ferecin yakın olması için çok dua ediniz. Çünkü dua sizin kurtuluş vesilenizdir.” [16]

Batılı Yok Etmek İster

“Allah-u Azze ve Celle, hakkı tamamlayıp batılı yok etmek ister...” [17]

Allah’ım!

 “...Allah’ım, zengin seninle zengin olmak isteyen ve sana muhtaç olandır; fakir ise yaratığınla zengin olmak isteyip senden yüz çevirendir; Öyleyse Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat gönder; kendinle beni yaratığından müstağni eyle ve beni yalnızca sana el açan kimselerden kıl.

Allah’ım, bedbaht; tövbe önünde ve rahmet arkasında olduğu halde ümidini kesen kimsedir; amelim zayıf olsa da, rahmetine ümidim güçlüdür; öyleyse güçlü ümidim için zayıf amelimi bana bağışla.

Allah’ım, biliyorsun ki, kulların arsında benden daha katı kalpli, günahı daha büyük olan vardır; ben de bilmekteyim ki, senden daha güçlü, daha çok rahmeden ve daha çok bağışlayan yoktur; öyleyse ey rahmetinde tek olan (Allah), hatalarında tek olmayanı bağışla.

Allah’ım, şüphesiz sen emrettin, biz ise isyan ettik; sen nehyettin, biz ise kaçınmadık; sen hatırlattın, biz ise unuttuk; sen gözümüzü açtın, biz ise kendimizi körlüğe vurduk; sen sakındırdın, biz ise (hakka) tecavüz ettik; bu, senin bize yaptığın ihsanın karşılığı değildi (ama biz yaptık); oysa sen bize bildirdiğin ve bizden sakladığın şeye daha alimsin; bizim yaptığımızı ve bize yapılanı daha iyi bilmektesin; o halde Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat gönder; hata ve unuttuklarımızdan dolayı bizi muaheze etme, yanımızda olan haklarını bize bağışla, ihsanını bize tamamla ve rahmetini bize indir...” [18]

Ayakkabını Çıkar!

 Uzun bir hadiste “fahle na’leyke” (ayakkabılarını çıkar) ayetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur:

 “Musa (a.s), kutsal vadide rabbine münacat ettiğinde (O’na yalvarıp yakardığında) şöyle arz etti: “Ey Rabbim! Ben sevgimi yalnızca sana halis kıldım, kalbimi senin dışındakilerden arındırdım.”

 Musa (a.s) ailesini çok seviyordu. Allah-u Teala (onun bu sözü üzerine) şöyle buyurdu: “Ayakkabılarını çıkar” Yani eğer sevgin bana halis ise (sadece beni seviyor isen), kalbin de başkasına yönelmekten arındırılmışsa, o halde ailenin sevgisini kalbinden sök at.” [19]

Gaybetin Felsefesi! 

 “Gaybetin vuku bulmasının nedenine gelince; Allah (c.c) buyuruyor ki: “Ey İman edenler, size açılandığında hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın...” Babalarımdan her birinin boynunda, zamanlarındaki tağutların biati vardı, ama ben öyle bir zamanda kıyam edeceğim ki, tağutlardan hiç birinin biati boynumda olmayacaktır.” [20]

Allah’ım!...

 “Allah’ım, eğer sana itaat ettiysem övgü senindir; eğer isyan ettiysem hüccet senindir; rahatlık ve ferahlık sendendir; nimet verip şükrü kabul eden, güçlü olup bağışlayan Allah münezzehtir. Allah’ım, eğer sana isyan etmişsem, senin en çok sevdiğin şeyde yani sana iman etmede sana itaat etmişim; sana çocuk nispeti vermemişim ve sana  hiçbir şeyi şerik koşmamışım; bunların hepsinde senden taraf bana minnet vardır, benden taraf sana minnet yoktur.” [21]

O Halde Nasıl Câiz Olabilir!

 “Başkasının malında, onun izni olmaksızın tasarruf etmek hiç kimseye câiz değildir; o halde bizim malımızda iznimiz olmaksızın tasarruf etmek nasıl câiz olabilir!? Kim bizim emrimiz olmaksızın malımızda tasarruf ederse, Allah’ın ona haram kıldığı şeyi helal bilmiştir. Yine kim haksız yere malımızdan bir şey yerse, ateş yemiştir ve yakında da cehennem ateşine atılacaktır.” [22]

Artık O Zaman!

 “Her biriniz, sevgimizi kazanacak işleri yapmaya ve sevmediğimiz işlerden ise uzak durmaya çalışın. Çünkü bizim işimiz (zuhur etmememiz) ansızın, birden bire olacaktır; artık o zaman tövbenin ona bir faydası olmayacak ve cezalandırmamızdan onu kurtaramayacaktır.” [23]

Başkasına İhtiyacımız Yok!

“Şüphesiz, Allah Teala bizimledir; o halde bizim başkasına ihtiyacımız yoktur. Hak bizimledir; öyleyse bizden ayrılan bizi korkuya düşüremez.” [24]

Kıyam edecek İmam!

 “Mehdi benim; zamanın kıyam edecek İmamı benim; yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak olan benim; yeryüzü kesinlikle hüccetsiz kalmayacaktır.” [25]

Bizi Sevmenizi!

 “Bizi sevmenizi ve bize yönelmenizi açık sünnetler esasına dayandırın.” [26]

Allah’ım!...

 “Allah’ım, bize, sana itaat etmek muvaffakiyetini, isyandan uzaklaşmayı, niyetin doğruluğunu ve saygısı korunması gereken kimseleri tanımayı ihsan et;  hidayete erişmek ve onda sabit kalmakla bize ikramda bulun; dillerimizi doğruluk ve hikmetle güçlendir; kalplerimizi ilim ve marifetle doldur; karınlarımızı haramdan ve şüpheli şeylerden arıt; ellerimizi zulüm ve tecavüzden alıkoy; gözlerimizi kötülüklerden ve hıyanetten koru; kulaklarımızı boş söz ve gıybete kapat.

Alimlerimize, dünyaya düşkün olmamayı ve hayırseverliği; öğrencilere ciddi çalışmayı ve rağbeti; dinleyenlere uymayı ve öğüt almayı ihsan et.

Müslümanların hastalarına şifa ve rahatlık; ölülerine şefkat ve rahmet, yaşlılarımıza vakar ve ağır başlılık, gençlerimize hakka dönüş ve tövbe, kadınlarımıza haya ve iffet, zenginlerimize alçak gönüllülük ve cömertlik, fakirlerimize sabır ve kanaat lütfet.

Gazilere galibiyet, tutsaklara kurtuluş, emir sahiplerine adalet ve şefkat, emir altındakilere (halka) insaf ve güzel huy nasip et.

Hacı ve ziyaretçilerin yol azıkları ve nafakalarını bereketli kıl; onlara farz kıldığın hac ve umreyi eda etmelerini müyesser eyle; ey merhametlilerin en merhametlisi! Fazlın ve rahmetinle dualarımızı kabul buyur.” [27]

Zuhurun Gerçekleşmesi İse

 “Gerçekten tam gaybet vaki olmuştur. Allah (c.c) izin vermedikçe zuhur gerçekleşmeyecektir. Zuhurun gerçekleşmesi çok uzun bir zamandan, kalpler katılaştıktan, yeryüzü de zulümle dolduktan sonra olacaktır.” [28]

Konuşma Müsaadesi Verdiği Zaman!

 “Allah-u Teala, bize konuşma müsaadesi verdiği zaman, hak aşikar, batıl ise yok olacaktır.” [29]

İntikam Alacak Olan!

 “Ben Allah’ın yeryüzündeki Bakiyyetullah’ım (O’nun baki bıraktığı hüccetim); O’nun düşmanlarından intikam alacak olan da benim.” [30]

Bizi İnkar Etmekle Eşittir!

 “Maarifi (dini ve islami hükümleri), bizim yolumuzu bırakarak başka yoldan talep etmek, bizi inkar etmekle eşittir.”[31]

Biz Kimden Teberri Ediyorsak!

“Biz kimden teberri ediyorsak, Allah, melekleri, peygamberleri ve dostları da ondan teberri etmekteler.”[32]

Allah’ım!...

 “Allah’ım, biz senden İslam ve ehline izzet bağışlayacağın, nifak ve ehlini zelil edeceğin onurlu bir devletin tahakkuk bulmasını istiyoruz; öyle bir devlet ki, bizi o devlette, itaatine davet edenlerden ve hidayet yolunun öncülerinden kılasın, onun vesilesiyle dünya ve ahiret kerametini bize ihsan edesin. Allah’ım, haktan bize tanıttığın şeyi taşımaya muvaffak et; eksiğimiz olan (tanımadığımız) şeyi de bize ulaştır (bizi ondan haberdar kıl).” [33]

Bir Dirhem Yerse!

“Kim bize ait maldan haram olarak bir dirhem yerse, Allah’ın, meleklerin ve insanların laneti onun üzerine olsun.” [34]

Temiz Olmanız İçindir!

“Mallarınıza gelince; onları (sizlerden) kabul etmemiz, temiz olmanız içindir; öyleyse isteyen versin, istemeyen vermesin; Allah’ın bize verdiği size verdiğinden daha hayırlıdır.” [35]

Allah’ım!...

 “Allah’ım, rahmetinin Peygamberi ve nurunun kelimesi olan Muhammed’e rahmet et. Kalbimi yakin, göğsümü iman, fikrimi sebat, azmimi ilim, kuvvetimi amel, dilimi doğruluk, dinimi katından olan basiret, gözümü ışık, kulağımı hikmet, dostluğumu Muhammed ve Âl-i Muhammed’e dostluk ve velayet nuruyla doldur ki sana kavuşarak ahdine vefa etmiş olayım da rahmetin beni sarmış olsun; Ey Mevla! Ey övülmüş!” [36]

Ey Nurların Nuru!

 “Ey Nurların nuru! Ey her şeyi tedbir eden! Ey kabirdekileri haşr eden! Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat gönder; bana ve Şialarıma darlıktan kurtuluş ve üzüntüden çıkış yolu ver; yolu bizlere genişlet; kendi katından bize açıcı şey bağışla; sana layık olacak şekilde bizim hakkımızda davran; ey kerim, ey merhametlilerin en merhametlisi!” [37]

Allah’ım!...

 “Allah’ım, kendini bana tanıt, eğer kendini bana tanıtmazsan Resulünü tanıyamam; Allah’ım, Resulünü bana tanıt, eğer Resulünü bana tanıtmazsan hüccetini tanıyamam; Allah’ım, hüccetini bana tanıt, eğer hüccetini tanıtmazsan dinimden saparım; Allah’ım, cahilliye ölümüyle beni öldürme ve hidayet ettikten sonra kalbimi saptırma.” [38]

Allah’ın İradesine Bağlıdır!

“Ama ferecin (zuhurun gerçekleşmesiyle kurtuluşun) ortaya çıkmasına gelince; o, Allah Teala’nın iradesine bağlıdır; vakit tayin edenler yalan söylemişlerdir.” [39]

Öyleyse Namaz Kıl!

“Namaz gibi hiçbir şey şeytanın burnunu yere sürtemez; öyleyse namaz kıl ve şeytanın burnunu yere sürt.” [40]


 


 


[1] - Bihar’ul- Envar, c. 53, s. 194.

[2] - Kelmet’ul- İmam Mehdi, s. 190.

[3] - İhticac, c. 2, s. 474; Sahifet’ul- Mehdi, s. 336.

[4] - Kelimet’ul- İmam Mehdi, s. 314.

[5] - Kemal’ud- Din, c. 2, s.487.

[6] - Kemal’ud- Din, c. 2, s. 502; Suhuf’ul- Mehdi, s. 354.

[7] - Kemal’ud- Din, c. 2, s. 484.

[8] - Kemal’ud- Din; Kelimet’ul- İmam Mehdi, s.204.

[9] - Bihar’ul- Envar, c. 52, s. 484.

[10] - Kemal’ud- Din, c. 2, s. 484.

[11] - Kemal’ud- Din, c. 2, s. 511.

[12] - El- Misbah-u lil Kef’ami, s. 306.

[13] - Bihar, c. 53; Kelimet’ul- İmam Mehdi, s. 200.

[14] - Bihar, c. 53; Kelimet’ul- İmam Mehdi, s. 204.

[15] - Sahifet’ul- Mehdi, s. 312.

[16] - Bihar, c. 53, s. 181; Kelimet’ul- İmam Mehdi, s. 290.

[17] - Bihar’ul- Envar, c. 53, s.193.

[18] - Sahifet’ul- Mehdi, s. 320.

[19] - Bihar, c. 52, s. 83; c. 3, s. 65; c. 83 s. 237.

[20] - Kemal’ud- Din, c. 2, s. 485.

[21] - Muhec’ud- Da’vat, s. 295; Suhuf’ul- Mehdi, s. 174.

[22] - Kelimet’ul- İmam Mehdi, s. 206.

[23] - Kelimet’ul- İmam Mehdi, s. 192; İhdicac, s. 498.

[24] - Kemal’ud- Din, c. 2, s. 511.

[25] - Bihar’ul- Envar, c. 52, s. 2.

[26] - Bihar’ul- Envar, c. 53, s. 179.

[27] - Sahifet’ul- Mehdi, s. 18; el- Misbah-i Kef’ami, s. 281.

[28] - Bihar, c. 53, s. 196; Gayybet, s. 178.

[29] - Bihar’ul- Envar, c. 53, s. 196.

[30] - Bihar’ul- Envar, c. 52, s. 24.

[31] - Sahifet’ul- Mehdi, s. 334.

[32] - İhticac, c. 2, s. 474.

[33] - Sahifet’ul- Mehdi, s. 244.

[34] - Kemal’ud- Din, c. 2, s. 522.

[35] - Kemal’ud- Din, c. 2, s. 484.

[36] - Sahifet’ul- Mehdi, s. 42.

[37] - El- Cennet’ul- Vakiye, b. 26; Suhuf’ul- Mehdi, s. 162.

[38] - Sahifet’ul- Mehdi, s. 260.

[39] - Kemal’ud- Din, c. 2, s. 484.

[40] - Bihar’ul- Envar, c. 53, s. 182.